Reklamı Geç
AHMET YILDIZ
ABDULLAH ÖĞE
Tekirdağ
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    31.98
  • EURO
    34.67
  • ALTIN
    2225.8
  • BIST
    9111.5
  • BTC
    65855.908$

HUZURSUZ ODALAR

14 Aralık 2018, Cuma 22:09

Soğuk bir kış günüydü…

Ofis telefonum çaldı

“Merhaba ilanınızda bir daireyi tutmak istiyoruz”

Şaşırdım aslında.

Genellikle ilk önce daire görülmek istenir,

fiyatta depozitoda emlak komisyonunda pazarlık yapılır,

Komisyonda indirim istenir ama bu defa biraz ilginçti.

Beyefendi ‘İsterseniz ilk önce buyurun daireyi görelim, detayları sonra görüşelim’ diye üsteledim

“Gerek yok ama tamam o zaman gelip görelim” dedi

Hava o kadar soğuktu ki dışarıya çıkmak hiç içimden gelmiyordu.

Hafif hafif kar yağıyordu arabama geçince gördüğüm sıcaklık -5.

Araç bile zoraki çalıştı, eve doğru yola çıktım

Bir kez daha çaldı telefon. Eve geldiklerini ve beklediklerini söylediler.

Bir adam ve genç çocuk bekliyordu bahçe kapısında.

Kapıyı açtım, içeri girdik “buyurun” dedim.

Tutmak istediğiniz dairemiz bu

Giriş kat daire, zemin kat

“Genç adam görmemize gerek yoktu zaten babaanneme yeter de artar burası” dedi yanındaki adama

Ben gidip getireyim dedi babaannemi yine de görsün o da

Kısa bi süre geçti kapıda bastonla bile zor yürüyen yaşlı bir kadın ve genç adam girdi kapıdan

Şaşkın şaşkın izliyordum

Genç adam “Babaanne bak yeni evin burası”

Yaşlı kadınla göz göze geldik “Kızım senin evin mi burası” diye sordu

“Yok teyze ben ilgileniyorum benim değil”

Genç adam yaşlı kadına odaları gezdirirken diğer adam “Annem benim burada tek kalacak sorun olmaz sanırım” diye sordu ve devam etti “Eşim istemiyor onu, ben de mecbur kaldım” dedi

Hiç bir şey diyemedim

Nasıl kalacaktı tek başına bu kadın bu buz gibi evde!

Biz ne ara bu kadar vicdansız merhametsiz olduk

Efendimiz (S.a.v) “Anne baba cennetin orta kapısıdır artık sen o kapıyı ister zayi et ister muhafaza et” buyurmuştur

Ofise geçtik sözleşmeyi yaptık ve dayanamayıp sordum adama “Anneniz çok yaşlı ev çok soğuk olur. Ara kat bir daire baksaydınız keşke hem tek başına nasıl kalacak”

“Yapacak bir şey yok hanımefendi” dedi gayet rahat…

Söz bitmişti…

Sonrası mı?  Anahtarı alıp gitti adam

Bir süre sonra o apartmana düştü yolum. Gidip bakayım dedim

Kapıyı çaldım. teyze üzerinde bir battaniye ile açtı kapıyı.

Tanıdı beni.

“Gel kızım içeri buyur” İçeri girdim ev soğuktu yine.

Teyze bir kanepede battaniye. Sarıldı, oturdu.

“Teyze niye yakmıyorsun kombiyi üşürsün hasta olursun burada”

Ölsem de kurtulsam…

“De me öyle teyze. Allah geçinden versin”

Teyze devam etti, “Benim tek oğlum var kızım. Eşim ölünce oğlumun yanına geldim ama gelin istemedi beni. Hep sitem ederim rahmetli eşime. Niye beni de almadın yanına diye”

Sonradan öğrendim ki “Kombiyi de az yak ödeyemiyorum” diyormuş oğlu

Yemek getirirmiş lokantadan torun iki öğün

Yine peygamber efendimizin bir hadisi ile devam edeyim “yanında ana babası yaşlanıp da gerekeni yaparak cennete girmeyen kimsenin burnu sürtülsün”

Rabbim hepimize merhamet versin. Böyle hatalardan uzak tutsun bizleri

Okuduğum ve çok etkilendiğim bir mektubu paylaşmak istiyorum sizlerle

Huzurevinde yatan bir annenin evladına yazdığı mektup bu.

HUZURSUZ EVLER HUZURSUZ ODALAR

Buz gibi odalarla dolu kocaman binalar içinde son demlerini yaşayan anne babalarla dolu huzursuz odalar adı ise Huzurevi.

Dışardan huzurlu gibi görünen bu sessiz sakin binalarda kim bilir ne fırtınalar kopuyor. Kaç anne haykırmak istedi duygularını. O annelerin duygularına tercüman olmak için yazdım bu satırları…

Huzurevi dediniz ama huzur hiç uğramadı buralara.

Eskiden yaşlılarımızı kapatmazdık onların yüzü suyu hürmetine. Belalar def olur der, onları nimet bilirdik. Boyunlarını bükük bırakmazdık.

İşte bu mektup huzursuz odalarda ki yorgun kırgın annelerin sessiz çığlıkları…

Takvime baktım tam beş yıl olmuş. Buraya geleli eskiden çabucak geçermiş zaman. Şimdi ise öyle mi…

Demek insan mutluyken çabuk geçermiş zaman, şimdi daha iyi anlıyorum.

Sen beni buraya bıraktığında Anneler Günü’ydü. O gün nefret ettim Anneler Günü’nden

Sen küçücük bir çocuktun hiçbir yere bırakamazdım seni. Öyle masum öyle savunmasızdın kimselere güvenip yanımdan ayıramazdım seni.

Peki sen nasıl tanımadığın insanlara teslim ettin beni?

Gözden çıkarılmış bir eşya gibi hissediyorum kendimi. Yıpranmış, işe yaramaz…

Geçen gün komşumuz yolda görmüş seni “neden bıraktın anneni?” demiş sana

“Maaşı da var, bakıyorlar mis gibi içim rahat” demişsin

Yaşlansam bile geleceğe dair umutlarım vardı buraya gelmeden önce

Hepsi bitti biliyor musun?

Şimdilerde sadece ölmeyi istiyorum bir an önce

Sık sık uğrarım demiştin. Tam sekiz ay oldu gelmeyeli yanıma

Torun arada geliyor. Vefalı kız, yeni ev almışsın odaları kocamanmış. Eski eşyaları elden çıkarmışsın tıpkı beni çıkardığın gibi…

Her şeyi sığdırdın be oğlum. Ben sığamadım o kocaman odalı evine

Ölenlere imrenilir mi hiç? İmreniyorum işte.

Kim ölürse darısı başıma diyorum.

Hayaller, umutlar. Mutlu zamanlarmış insanı hayatta tutan.

Kim icat ettiyse bu huzursuz evlerini, beddua ediyorum. Rahat yüzü görmesin diyorum. Her gün ölüp ölüp diriliyoruz bu huzursuz odalarda.

Hiç tanımadığım insanlarla yatıp kalkıyorum. Hiçbir şey bana ait değil…

Bu huzursuz evleri icat edenler mi çıkarmış Anneler Günü denen yalancı günü?

İnsanlar yaşlı annelerini bu evlere kapatsınlar, sonra Anneler Günü olunca ziyaret etsinler diye mi?

Ben Anneler Günü’nü hiç sevmedim biliyor musun?

Dünyalara sığmayan anne yüreğim huzursuz bir odaya hapsedildi.

Ne sevmenin, ne de anneliğimin bir anlamı yok artık

Selam ve dua ile…

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum