Reklamı Geç
çetintaş ticaret
Tekirdağ
30 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    31.98
  • EURO
    34.67
  • ALTIN
    2225.8
  • BIST
    9111.5
  • BTC
    65855.908$

GÜNEŞİN SOLDUĞU GÜN:12 EYLÜL (3)

18 Eylül 2023, Pazartesi 14:06

12 Eylül darbesinden önce ülkede uygulanan sıkıyönetime rağmen silahlı sokak çatışmaları ve ölümler neden önlenememiştir. Bu soruyu darbe yapıldığında başbakan olarak görev yapan Süleyman DEMİREL şöyle cevaplamıştır.

"13 Eylül gününe kadar kan aktı Türkiye’de, ama 13 Eylül sabahı durdu. Sonra söyledim, ‘11 Eylül günü akan kan, 13 Eylül’de nasıl durdu?’ dedim. ‘Yetkimiz yoktu’ dediler. ‘13 Eylül günü yetkiniz nereden çıktı?’ dedim. 13 Eylül günü var olan yetki, 11 Eylül günü de vardı. Sıkıyönetimin bütün yetkileri vardı. Ve üzüntü ile söyleyeyim ki, 1980’nin 12 Eylül’ü devletin çöküşüdür. Yani, devlet çökmüş de birisi onu kaldırıyor değil. Devleti kendi elimizle çökertmişizdir. Ondan sonrasında da bence, Türkiye rejimi çok büyük yara almıştır ve her şeyi yara almıştır."

Sadece bu açıklama bile darbenin emperyalist devletler  tarafından planlanarak uygulandığının dönemin başbakanı tarafından itirafı değil midir? Fakat acı olan şudur: 12 Eylül de darbe ile iktidardan düşenler; haklarındaki siyasi yasaklar halk oylaması ile kaldırıldıktan sonra yetkili konuma gelmelerine rağmen darbenin arkasındaki devletlere bunun hesabını sorarak gereğini yapmamış olmalarıdır.

Yeni bir Anayasa yapmak üzere üyeleri milli güvenlik kurulu (MGK) tarafından seçilen danışma meclisi (DM) 23 Ekim 1981 de oluşturuldu. Ancak MGK bu dönem boyunca son karar verici olarak kaldı. 1982 yılında yeni anayasa çalışmaları tamamlanarak 7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan halk oylaması ile yüzde 8,63 "RED" (1.626.431 seçmen) oyuna karşılık yüzde 91,37 "KABUL" (17.215.559 seçmen) oyuyla kabul edildi. ( merak edenlere;Tekirdağ %94,14 kabul, %5,86 red oyu kullandı.)

 12 Eylül darbesinin gerekçelerinden biri olarak kabul edilen 24 Ocak 1980 kararları ile ekonomide makas değişikliği yapıldı. Sosyal devleti ortadan kaldırmak amacıyla kabul edilen ekonomik politikaların bir dirençle karşılaşmadan uygulanabilmesinde 12 Eylül darbesinin çok katkısı olmuştur. Bu bağlamda darbe ile birlikte sendikal faaliyetler durduruldu, grevler yasaklandı ve toplu iş sözleşmesi hakkı askıya alındı.  1982 Anayasası ve kabul edilen diğer mevzuatla, darbe  sonrası dönemde de sendikal hak ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamaların devamı sağlandı.  Acı bir gerçeği daha vurgulamak gerekiyor: Darbe sona ermiş gibi gözükse de Türkiye nin 43 yıldır 12 Eylül darbesi ile inşa edilen baskıcı siyasal ve ekonomik rejim içinde yaşamaya devam ettiği bir başka gerçektir.

Darbecilerin kurduğu barajlara dayalı seçim sistemi  küçük bir değişiklikle hala devam ediyor ( darbe anayasasıyla getirilen %10  seçim barajı nihayet 2023 seçimlerinde %7 ye düşürüldü, oysa sıfırlanması veya %1 gibi bir orana düşürülerek temsilde adaletin sağlanması gerekirdi.)

Darbecilerin uyguladığı emek karşıtı ekonomik politikalar daha da derinleştirilerek uygulanmaya devam ediliyor. Yani fakir daha çok fakirleşirken; zengin daha çok zenginleşmeye devam ediyor. Durmak yok yola devam misali...Darbecilerin kurduğu güdümlü sendikal düzen, darbecilerin kurduğu yüksek öğrenim sistemi (YÖK) dokunulmadan devam etmektedir.  İfade ve örgütlenme özgürlüğü üzerindeki yasaklar da  tartışma çok ama hiçbir değişiklik yok.

12 Eylül ile lokavt ve grev yasakları anayasaya girdi, hak grevi yasaklandı, sendikalara siyaset yasağı getirildi. Sendika kurmak ve sendikal faaliyet zorlaştırıldı. 12 Eylül darbesinin ilk uygulamalarından biri kıdem tazminatını ve ikramiyeleri kırpmak oldu.  Bugünlerde kıdem tazminatı hakkına yönelik yeni planlar yapıldığını ulusal medyaya yansıyan haberlerde görüyoruz. İşçi sınıfının ekonomik durumuna ilişkin bütün göstergeler 24 Ocak ve 12 Eylül’ün işçi hakları ve işçilerin gelirlerinde büyük bir kayba yol açtığını ortaya koymaktadır. Gereken birlik,beraberlik sağlanamadığı ve ortak bir mücadele verilemediği için İşçi haklarında  43 yıldır maalesef elle tutulur bir düzelme olmamıştır.

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum sonucu 12 Eylül darbesinin sorumlularının yargılanmasını engelleyen "anayasadaki geçici 15. madde" kaldırıldı. Yapılan başvurular üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 7 Nisan 2011 tarihinde ilk soruşturma açıldı. Bu, darbenin üzerinden geçen 31 yıl sonunda açılabilen ilk soruşturmaydı. 4 Nisan 2012 tarihinde darbenin yargılanmasına başlandı. Mahkeme, 18 Haziran 2014'te Evren ve Şahinkaya'yı, 1979'da verdikleri muhtırayla "anayasa ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs", 1980'deki darbeyle de "anayasayı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM'yi ıskat ve cebren men" suçunu işledikleri gerekçesiyle "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırdı. Taktiri indirimle bu cezalar müebbet hapis cezasına çevrildi. Yargıtay 16. Ceza Dairesi nin temyiz incelemesi sürerken Evren, 10 Mayıs 2015’te 98 yaşında, Şahinkaya da 9 Temmuz 2015’te 90 yaşında yaşamını yitirdi. Darbede adı geçen diğer isimlerden  (darbenin sivil ayağı ) ise hesap sorulamadı. Darbede parmak izleri görülen başta ABD olmak üzere emperyalist“sözde dostlar”  ve stratejik ortaklarla ise  durmak yok yola aynen devam...

Son söz olarak; 43.yılını yaşadığımız 12 Eylül darbesini unutmamak gerekiyor. Unutursak; kurtulmak için çok ağır bedeller ödediğimiz bataklığa yine düşeriz. Birlik beraberlikten ayrılmayalım,iç cephede birliğimizi bozmak isteyenlerin tuzağına düşmeyelim. Bu noktada özellikle yöneticilerimiz Lord Curzon un Lozan da İsmet Paşa ya söylediği sözü hiç mi hiç akıllarından çıkartmasın. Dış politikada muhatabınızın“kardeşim”, ”dostum” diye hitaplarıyla kazanım elde etme şansımız pek olmuyor. Bunun gibi diyaloglar ülkemize bir şey kazandırmadığı gibi zaman kaybettirmekten başka bir işe yaramıyor. Aynı hitaplarla 50 yol kapısında bekletildiğimiz AB nin uygulamalarına bakın. Dış politika büyük bir ciddiyetle ve karşılıklı çıkarlar temelinde yapılmalıdır. Çünkü emperyalist devletlerin dün olduğu gibi bugünde ülkemize hangi gözle baktığını unutmayalım. Bunca sıkıntıyla uğraşıp çok ağır bedeller ödedikten sonra; Uyanalım, tuzaklara düşmeyelim, kandırılmayalım. Emperyalist devletlerin ülkemizin üzerinde oynadığı oyunlarla  kararttıkları aydınlık günlerimizi yeniden güneşe çevirelim. Önce UYANALIM,SONRA GÜNEŞİMİZİ SOLDURULMASINA  artık izin vermeyelim. Bugünleri kaybettik, hiç olmazsa yarınlarımızı kurtaralım.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum