Reklamı Geç
çetintaş ticaret
Tekirdağ
30 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    31.98
  • EURO
    34.67
  • ALTIN
    2225.8
  • BIST
    9111.5
  • BTC
    65855.908$

LİYAKAT KONUSU

10 Ocak 2023, Salı 12:48

Son zamanlarda çok sık dillendirilen liyakat nedir?

Liyakat, sözlük anlamı olarak; layık olma, uygunluk, yeterlilik, yaraşırlık gibi anlamlara gelmektedir. Liyakatli olmak; bir kişinin yürüttüğü görev hakkında yetkin olması, yürüttüğü görevin sorumluluklarını taşıyacak bilgi ve deneyime sahip olup, yeterli görülmesi durumudur. Liyakatsiz  olması da bir kişinin çalıştığı işin gerektirdiği özellikleri taşımıyor olması ve üstlendiği görevin sorumluluklarını tam manasıyla yerine getiremiyor olması anlamına gelmektedir

Liyakat konusu çalışma hayatında; özel sektörde pek, hatta hiç sorun olmaz. Çünkü; özel sektörde herhangi bir iş için alınan kişi o iş için yeterli değilse, verilen işi kavrayıp yapamıyorsa hemen işine son verilir. Bu konuda geliştirilen insan kaynakları yönetimi ve uygulamalarıyla özel sektör gelişmiş ülkeler deki uygulamalara yetişmiştir. Ancak devlet kadrolarında bu yöntemin uygulanma imkanı pek olmamıştır. Kağıt üzerinde hemen tüm kamu kurumlarında insan kaynakları yönetimi yapılanması olsa da pratikte özel sektör kadar başarılı olamamış, dolayısıyla kamuda personel alımında, atama ve görevlendirmelerde liyakat  uygulaması  imkanı olmamıştır. Oysa devlet kadrolarında liyakat çok önemlidir. Çünkü devlet kadrolarında liyakatsiz kadroların yapacağı yanlış bir işlemin sonucundan geniş kitlelerin etkilenmesi söz konusudur. Eğer devlet kadrolarında liyakatli kişiye değil de, bir yerlerde tanıdığı var diye niteliksiz ve yeteneksiz kişilere yer verilirse vatandaşlara hizmet değil kötülük yapılmış olur.  Devlet kadrolarında göreve kabul edilme ve yükselmelerde kayırma olmadan “bilgi, görgü ve diplomayı” esas almak, bu kıstaslardan şaşmamak gerekir.

Kamuda personel alımında liyakat aranmasının önündeki tek demeyelim ama en önemli engel, siyaset kurumudur. Siyasetçiler seçmenlerin talebini yerine getirmek adına kamuda personel alımı ve atamalarında liyakate maalesef önem vermemektedir. Bu durum esasında liyakatsiz personel alımı ve ataması yapan siyasetçilere kamuda her zaman, her istediğini yapacak bir kadro yapılanması sonucunu ortaya çıkartmaktadır. Özellikle son yıllarda kamu personellerinin atanmasında liyakat sisteminin istenildiği gibi işlemediği göz önünde bir gerçektir. Bu durum kamu personeli alım ve atamalarında siyasal kayırmacılığın liyakat üzerinde hakimiyet kurduğu sonucunu göstermektedir. Siyasal kayırmacılığın kamu personel sistemi üzerindeki etkisi, vatandaşlara verilen hizmeti de olumsuz yönde etkilemektedir. Bu konuda en canlı örnek milyonlarca emekli ve memurun maaş artışını belirleyecek olan TÜİK'in yaptığı enflasyon hesaplaması ve açıklamasıdır. TÜİK başkanı ve hesaplamaları yapan ilgili daire sorumluları asla liyakatli kişiler değildirler, olamazlar. Detaya girmeye gerek yok, pazara, markete, fırına, kasap a giden, elektrik, su, doğalgaz faturası ödeyen her vatandaş yaşadığı enflasyonun TÜİK'in açıkladığının en az iki katı olduğunu yaşayarak görmektedir. Bakın bu noktada rahatlıkla şu tespit yapılabilir; Enflasyon oranını sözde hesaplayıp, açıklayan yetkililer kul hakkı yiyorlar. Burada asıl sorumlunun siyasetçiler olduğu unutulmamalıdır. Dünyanın hiç bir yerinde açıkladığı enflasyon oranı ile milyonlarca vatandaşını adeta açlığa mahkum eden bir kurumun liyakatsiz yöneticileri o görevde bir dakika bile duramaz,  tutmazlar. Gelin görün ki ülkemizde sistem tersine işlemektedir. Hatırlayacaksınız; ülkemizde son iki yılda TÜİK'te 4 başkan değişti, fiyat istatistikleri ve işgücü piyasasına ilişkin danışma kurulları lav edildi, neden acaba?..Bir başka cevap arayan soru da, vatandaşlar açlığa mahkum yaşamaya çalışırken bazı bürokratlar 3-5 yerden huzur hakkı kılıfı altında nasıl maaş alabilir, bunların bilinmemesine, duyulmamasına imkan var mı? Peki öyleyse neden bu 3-5 maaş alan bürokratlara göz yumulmaktadır?..

Kamu personeli seçiminde adayların sınavlara tabi tutulması bu durumu düzeltmeye yönelik bir adım olarak 2002 yılında atılmıştı. Ancak sınav sorularının defalarca sızdırıldığı durumlar da yaşandığı için güvenirliği kalmamıştır. Siyasi etkilere açık olan sözlü sınava ve mülakata daha fazla ağırlık verilmesi, adayların ideolojik kaygılarla elenmelerine veya seçilmelerine olanak tanımaktadır. Bu tür uygulamalar liyakat sisteminin oluşumuna ve çalışmasına engel olmaktadır.

Ülkemizde anayasal ve yasal açıdan, liyakat sistemine ilişkin düzenlemeler bulunsa da, Demokrasinin ve hukuk devletinin temellerinden olan devletin vatandaşa eşit mesafede bulunması gerekliliği maalesef yaygın kayırmacılık ve siyasi patronaj sistemi yüzünden zarar görmektedir. Sadece belli kurumlara özgü olmayıp kamu personel sisteminin neredeyse tamamına yerleşmiş olan kayırmacılık; bürokrasinin siyasal tarafsızlığını azaltarak işleyişine zarar vermektedir. Bu ortamda, Türkiye’de yozlaşmış ve yanlış çalışan bir liyakat modelinin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

 Liyakat ölçülerine uygun olarak atanan kamu personeli ile yolsuzluk, usulsüzlük ve kayırmacılık gibi suçlarla mücadelede başarıya ulaşmak mümkün olacaktır. Yolsuzlukların önlenebilmesi ve Devlet kurumlarının denetleme işlevlerini etkin bir biçimde yerine getirmesi için gerekli bağımsızlık koşulları oluşturulmalıdır. Bu kurumlara yapılan atama ve görevlendirmelerde kadrolaşma ve partizanlık eğilimlerine son verilmelidir. Atama ve görevlendirmeler liyakat ilkelerine göre gerçekleştirilmelidir. Bu konuda yine güncel bir olayı işaret etmek isterim. İstanbul Büyük Şehir belediyesine İçişleri bakanlığınca görevlendirilen müfettişin önceki seçimlerde akp den aday olması daha işin başında kafalarda sorular oluşmasına neden olmaktadır. Üstelik daha önce görevlendirilen baş müfettişin belli bir süre çalıştıktan sonra görevden affını istemiş olması da soru işaretlerini çoğaltmaktadır. İçişleri bakanlığında başka müfettiş mi kalmamış da akp den aday olup seçim kaybetmiş biri teftiş için görevlendirilmiştir. Bu görevlendirme siyasetin partizan tavırlar sergilemekten kaçınmadığının bir göstergesidir..

Şimdi; Peki, siyaset kamuda liyakati önemsemeden, adeta yok sayarak devlet yönetimi içinde kadrolaşma yaparken kendi içinde liyakati göz önüne alıyor mu? İşte zurnanın zırt dediği yer tam da burasıdır. Hiç kimseye haksızlık yapmak istemem ama yaklaşık 25 yıllık siyasi tecrübemle; siyasette liyakatten çok sadakatin ön planda olduğunu söylemek zorundayım. Zaten kamuda liyakatin dikkate alınmamasının sebebi de işte siyasi partilerde öne çıkan bu sadakat kültürüdür. Milletvekilliği adaylığı için siyasi parti genel merkezlerine ve genel başkanlarına karşı gösterilen sadakat milletvekili olduktan sonra da kamudaki bürokratlardan da kendileri ve partilerine karşıda beklenmektedir. İktidar partisi olunca maalesef kamu personeli alımından, atama ve görevlendirmelere, hatta kamu ihalelerinin dağıtımına kadar liyakat yerine sadakat ön plana çıkmaktadır. Milletvekilleri kendi parti liderinin sözünden çıkamadığı gibi kamu bürokrasi sininde kendi taleplerinin itirazsız ve tartışmasız yerine getirilmesini beklemektedir. Bu durum kamu yönetiminde partizanlığın göstergesidir.

Sözün özü; geri kalmışlıktan, yoksulluktan, yolsuzluktan kurtulmak için öncelikle kamuya personel alımından başlamak üzere liyakate gereken önemi verip ona göre davranmamız gerekir. Siyaset atadığı yetkililerden kendine sadakat değil, işine ve vatandaşa sadakat beklemelidir. Ama her şey den önce Siyaset kurumu kendi içinde sadakate değil, liyakate önem vererek kadrolarını seçmeli, gerekirse ki bana göre çok acil olarak siyasi partiler kanunu değiştirmeli ve yetenekli vatandaşlarımızın yetkili olması için engeller kaldırılmalıdır. Günümüzde reklam şirketlerinin özellikle seçim dönemlerinde aday pazarlama algısı oluşturmakta ve bu konudaki başarıları olağan üstü seviyelere ulaşmıştır. Teşbihte hata olmaz, tenekeyi adeta altın olarak pazarlamaktadırlar. İşte siyasi parti kanununda yapılacak değişikliklerle bu tür algı operasyonlarına izin vermeyecek mekanizmalar kanunda yer almalıdır. Adayları reklam şirketlerinin algıları değil, siyasi parti üyeleri belirlemelidir.

Bana göre ülkemizin geri kalmışlığının önündeki en önemli engel yetenekli vatandaşlarımızın yetkisiz, yetkili olan vatandaşlarımızın da yeteneksiz olmasıdır. Bu engeli yetmiş yıldan bu yana yıkamıyoruz, sadakati, liyakatin önüne koyduğumuz için üç adım ileri iki adım geri çırpınıp duruyoruz.. Saygılar sunarım…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum