Reklamı Geç
çetintaş ticaret
Tekirdağ
30 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    31.98
  • EURO
    34.67
  • ALTIN
    2225.8
  • BIST
    9111.5
  • BTC
    65855.908$

MİLLET VE MİLLETVEKİLLERİ (1)

23 Mart 2023, Perşembe 15:06

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) genel kurulu salonunda, başkanlık kürsüsünün hemen arkasında büyük harfler ile yazılmış “HÂKİMİYET KAYITSIZ, ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” sözü yer almaktadır. Bu sözün manasını anlayabilmek için; Öncelikle arada bir kesintiler olsa da yaklaşık 150 yıldır süre gelen ve halkın içinden seçilmiş milletvekillerinin çatısı altında görev yaptığı meclis deneyimlerimizi kısa başlıklarla hatırlamamız yerinde olacaktır diye düşünüyorum.

***

Osmanlı imparatorluğunda ilk meclis: Meclis-i mebusan adı ile 23 Aralık 1876 tarihli Anayasa’ya (kanuni esasi) göre kurulmuştur, I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyet dönemlerinde görev yapmış yasama organıdır. (Meşrutiyet, hükümdar ile bir meclisin ülke yönetiminde bulunmasıdır) Yasama görevini yapan bu meclis sultan tarafından yönetilse de padişahın yetkilerini belli ölçülerde sınırlamaya çalışıyordu. İlk Osmanlı Mebusan Meclisi 20 Mart 1877’de açıldı. Meclis padişaha bağlı çalışıyordu, padişahın meclisi feshetme yetkisi vardı. Meclisin yasama eylemi de padişahın uygun görmesi durumunda gerçekleşebiliyordu. Üyeleri padişah tarafından atanan Ayan Meclisi ve halkın temsilcilerinden oluşan Meclis-i Mebusan, birlikte Meclis-i Umumi‘yi oluşturuyordu. Heyet-i Ayan’ın üye sayısı Heyet-i Mebusanın üye sayısının üçte birini geçemezdi. Ayan olabilmek için, eserleriyle, hizmetleriyle tanınmak ve kırk yaşını doldurmak gerekliydi. Heyet-i Ayana giren bir üyenin üyelik hakkı, hayatı boyunca devam ederdi. Mebusan Heyeti toplanmadıkça, Ayan Heyeti de toplanamazdı. İki dereceli seçimler sonucu oluşan Meclis-i Mebusan’da 69’u Müslüman ve 46'sı Gayrimüslim olmak üzere 115 üye vardı. Mebusan Meclisi'nin üye sayısı her 50 bin Osmanlı vatandaşına bir temsilci düşecek şekilde seçiliyordu. Seçim gizli oy ile yapılmaktaydı. Meclis-i Mebusan; olağanüstü hallerde, padişahın isteği veya mebusların salt çoğunluğunun yazılı isteği ile vaktinden önce açılabilmekteydi.

2.Abdülhamid Mebusan Meclisinde hükümetin savaş politikalarına (93 harbi) yöneltilen ağır eleştiriler üzerine Haziran 1877'de Meclis-i Mebusan' ın çalışmalarını durdurdu. 14 Şubat 1878’de Mebuslar Meclisi toplantısında, II. Abdülhamit’in, meclisin kapatılması hakkındaki iradesi okundu. Vekiller meclisi terk ettiler ve Birinci Meşrutiyet dönemi kapanmış oldu.

***

30 yıl süren bir aradan sonra 1908 yılında Resneli Niyazi ve Enver Paşa’nın isyanları üzerine, ülkenin iç savaşa sürüklenmesini istemeyen 2.Abdülhamit, Meşrutiyeti tekrar ilan etmek zorunda kaldı. Kanun-i Esasi yeniden yürürlüğe kondu. Osmanlı Mebusan Meclisi, tekrar oluşturuldu. Anayasanın 24 Temmuz 1908’de yeniden yürürlüğe konması ile 17 Aralık 1908’de meclis açıldı. Üç dönem olarak 2 Ağustos 1914’e kadar aralıklarla çalışan meclis, bu tarihte yeniden süresiz tatile girdi. Mondros anlaşmasından sonrasında 21 Aralık 1918’de Padişah Vahdettin tarafından, yeni seçimler yapılmak üzere meclis i umumi feshedildi. Yapılan seçimler sonunda oluşan son Meclis-i Mebusan ilk toplantısını 12 Ocak 1920'de yaptı. Son Osmanlı Mebusan Meclisinin Misak-ı Milliyi kabul etmesi üzerine İstanbul 16 Mart 1920 de itilaf Devletleri tarafından işgal edildi ve Mebusan Meclisi üyelerinin bir kısmı tutuklandı. Meclisi Mebusan işgal güçlerinin baskısıyla, 11 Nisan 1920'de resmen kapatıldı.

Bu gelişmeler Ankara’da yeni bir meclisin açılmasına imkân tanıdı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Temsil Heyeti adına yayınladığı emirle, Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin toplanacağını bildirdi. Ankara’da Meclis’in açılabilmesi için yurt genelinde seçimler yapıldı. (19 Mart 1920) Gazi Mustafa Kemal Atatürk de Ankara’dan milletvekili seçildi. Dağıtılan Osmanlı Meclisi Mebusan üyelerinden Ankara’ya gelebilenlerin de bu meclise katılmaları sağlandı. Nihayet 23 Nisan 1920’de Ankara’ ya ulaşabilen 120 üyenin katılımı ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmış, Türk tarihinde yeni bir dönem başlamış oldu. 1.TBMM çok zor şartlar altında, fakat demokratik kurallar ile yapılan bir seçim sonunda kurulmuştur. Halkın sosyal yapısı göz önünde bulundurulduğunda, hemen her kesimden, her tabakadan üye meclis çatısı altında görev yapmıştır. İlk meclisin üye sayısı 390’dır. Bu üyeler farklı inanç ve görüşe sahipti. Ancak tüm üyelerin birleştiği tek nokta memleketin esaretten kurtarılması, bağımsızlığına kavuşturulmasıydı. 1.TBMM yasama, yürütme, yargı yetkilerini ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü şartlar nedeniyle kendi bünyesinde toplamıştır. Yasama yetkisini çıkardığı kanunlar ile kullanan meclis, yürütmeyi bir hükümete veya bakanlar kuruluna vermemiş, İcra Vekilleri Heyeti adıyla bir kurul oluşturarak, ona bırakmıştır. Ancak meclis, bakanları her an denetleyebilmekte ve gerektiğinde sorgulayabilmektedir. İstiklal Mahkemesi hakimlerinin meclis tarafından atanması suretiyle, meclis yargı yetkisini de üzerine almıştır. 1.TBMM vekilleri yokluklar içerisinde var olmaya çalışan bir milletin temsilcileridir. Milletvekilleri Ankara’ya bin bir güçlükle gelebilmişlerdir. Çoğunun yatacak yeri yoktur. Meclis Başkanının kullandığı otomobilden başka motorlu araç bulunmamaktadır. Sekiz ay maaş almadan çalışan milletvekilleri, bir yıl sonra 100 lira olan maaşlarının yüzde 20’sini bütçe açığını kapatmak için yine devlete verdiler. 1.TBMM, çok zor şartlar altında bir araya gelen, memleketin bağımsızlığına kavuşması için gerekirse ölümü göze alabilen vatansever ve kültür düzeyi yüksek milletvekillerinden oluşmuş bir meclistir. Yabancı dil bilenlerin oranının yüksek olduğu seviyeli bir meclistir. 1.TBMM’de 20 Ocak 1921’de yeni Anayasayı kabul etti. Anayasanın birinci maddesi: ‘Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir’ demektedir. Bu maddeyi (“HAKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR”) bizzat Mustafa Kemal Atatürk yazdırmıştır.

1 Kasım 1922 tarihinde TBMM de kabul edilen bir kanunla, halifelik ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece, Osmanlı Devleti hukukî olarak sona erdi ve Türk devrimlerinin en önemlilerinden biri gerçekleştirildi. Bu yönüyle 1.TBMM aynı zamanda kurucu ve devrimci bir meclistir: Egemenliğin kaynağını tek kişiden alıp, millete vermiş, asırlardır süren saltanatı sona erdirmiştir.

***

Tamda bu noktada her okuduğumda gözlerimin dolmasını, tüylerimin diken-diken olmasını engelleyemediğim; büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 27 Ocak 1923 tarihinde İzmir i ziyareti sırasında yaşananları hatırlatmak istiyorum. Atatürk; Annesinin mezarını ziyaret etmiş, rahmetlinin ruhuna Fatiha okuduktan sonra yaptığı konuşmada egemenliğin önemini ve onu kazanmak için ulusun ne kadar çok bedel ödediğini hatırlatan, egemenliğin kaybedilmemesi için gerekirse can verilmesi gerektiğini şu sözlerle dile getirmiştir. “Annemi kaybetmekten dolayı çok üzgünüm. Onun ve bütün ecdadımızın ruhuna yüklediğim vicdani yemini tekrarlayayım: Annemin mezarı önünde ve Allah’ın huzurunda söz verip ant içerim ki, ulusun bunca kan dökerek elde ettiği egemenliğini korumak ve savunmak için gerekirse annemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Millî egemenlik uğrunda can vermek, benim için vicdan ve namus borcudur.” 9 Eylül 1922’de Yunan askerlerini İzmir’de denize dökülmesinden sonra İngilizlerin TBMM hükümetinden ateşkes antlaşması yapılmasını istemesi üzerine 3 Ekim 1922 tarihinde Mudanya konferansı başlamıştır. 11 Ekim 1922 günü Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Mudanya ateşkes antlaşmasının en önemli sonucu Lozan Barış görüşmelerine giden yol açılmıştır. Lozan Barış Antlaşması, 20 Kasım 1922 de başlamış, sert geçen toplantılar arada kesilmesine rağmen tekrar başlayarak 24 Temmuz 1923’te sonuçlanmıştır. Lozan barış antlaşması 24 Temmuz 1923'te İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) temsilcileriyle İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalandı. Yeni Türk devletinin kurucu meclisi olan birinci meclis 15 Nisan 1923'te son oturumunu yapmış; Seçilen yeni meclis 11 Ağustos 1923'teki ilk oturumunda Lozan Barış Antlaşması'nı onaylamıştı. TBMM de onaylanan Lozan antlaşması ile bağımsızlığımızı tüm dünyaya kabul ettirmiş olduk. 29 Ekim 1923’te Atatürk ve arkadaşlarının, Anayasanın bazı maddelerini değiştiren teklifi TBMM’de görüşülerek oy birliği ile kabul edildi ve alınan kararlar bütün dünyaya ilan edildi. Anayasanın birinci maddesinde yapılan değişiklikle “Türkiye Devletinin hükümet biçimi, Cumhuriyettir” hükmü yer aldı. Aynı günün gecesi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanlığına seçildi. Yaşadığımız toprakları düşman işgalinden kurtararak Vatan yapan, Cumhuriyet ilan eden, saltanatı kaldırarak milleti kul olmaktan kurtararak eşit yurttaşlar yapan, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm gazi ve şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

İşte TBMM genel kurulu salonunun duvarında yazılı olan söz;

1-)Kurtuluş savaşımızın ; dünya tarihinde emperyal devletler ve maşalarının işgaline karşı bütün bir milletin örgütlenerek TBMM çatısı altında yürütülen ve  kazanılan  ilk bağımsızlık mücadelesi olduğunun unutulmaması gerektiğini hatırlatmaktadır.

2-) Bağımsızlığını kazandıktan sonra Cumhuriyet ilan eden, egemenliği bir kişinin elinden alarak millete veren büyük Türk devrimini özetlemektedir. Cumhuriyetimizin Halk egemenliğine dayandığı, halkın egemenliği kendi elinde bulundurduğu ve bunu kendi arasından seçtiği milletvekilleri aracıyla; TBMM çatısı altında sadece vatan ve milletin menfaatleri için kullanacağı vurgulanmaktadır.

(devamı  Millet ve Milletvekilleri 2 yazımda olacak.)

NOT: Gazetelerde yayımlanan yazılarımdan yola çıkılarak, kulağıma gelen” Milletvekili adayı olacak” galiba söylentileri hiçbir gerçeği yansıtmamaktadır. Aktif siyaseti bıraktığımı daha önce de açıklamıştım, aynı noktadayım. Yazılarımı ne milletvekilliği adaylığı ne de belediye başkanlığı adaylığı çabasıyla yazmıyorum. Yazmamın siyasi konulardaki görüşlerimi merak eden dostlarla iletişimi sürdürmenin dışında hiçbir amacı yoktur. Bu arada yazılarımı okuyarak derin uykusundan uyanan okurlar olursa ülkem ve milletim adına kazanç sayar sadece mutlu olurum.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum