RÖPORTAJIN ARDINDAN
23 Ocak 2025, Perşembe 16:03Yazılarımda çok sık dile getirdiğim “Mali Milat / Nereden Buldun” kanununun 2003 yılının hemen başında AKP iktidarı tarafından yürürlükten kaldırılmasının 22.yıl dönümünde, kanunun çıkarılması için çok emek veren dönemin maliye bakanı Zekeriya TEMİZEL in konu hakkındaki görüşlerini üç bölümlük yazı dizisiyle okurlarla paylaştım.
Okurların Sn TEMİZEL’ in kanununun çıkarılma gerekçelerini açıklarken yaptığı analizde ne kadar doğru tespitler yaptığını bir kez daha hatırlama imkanı bulduğuna inanıyorum. Yaşadığımız ekonomik krizde, kanunun yürürlükten kaldırılmasının çok önemli payı olduğunu ağır bedeller ödemek zorunda bırakılan halkımız da artık görmüştür diye düşünüyorum. Kanunun yürürlükten kaldırılması kararı alan, savunan ve meclisteki oylamada evet oyu kullananlar için yazık ki aynı şeyi söyleyemiyorum. Çünkü; onlar hala doğru yaptıklarını zannediyorlar.
Ekonomist olduğunu iddia eden bazı medya; yazar, çizer, yorumcu ve yöneticilerinin ısrarlı lobi faaliyetleri sonrası bütün dünya ekonomileri faiz arttırırken ülkemizde nas hatırlatmasıyla faiz indirimine gidildi. Sonrasında yükselen döviz kurlarını kontrol altına alabilmek için karşılıksız para basılmasının enflasyonu olumsuz yönde etkileyeceği uyarısı yapan bilim insanı uzmanların sesini duyan, sözünü dinleyen olmadı. Hazine ve Maliye bakanının göreve başlarken, kendi deyimiyle uygulanan irrasyonel ekonomi politikaları sonucu, enflasyon kontrolden çıktı. Kuru soğana muhtaç olan halk, pazar artıklarından yiyecek toplar hale geldi. Asgari ücretliler ile en düşük emekli maaşına yapılan zam, ellerine geçmeden açlık sınırının altına yaklaştı. En acısı da: Ekonomiyi bu hale getiren hiç kimse en küçük bir bedel ödemedi. Sorumlulardan hesap bile sorulmadı. Tek bedel ödeyen: Her zaman olduğu gibi sadece fakru zaruret içinde yaşamak zorunda bırakılan halk oldu.
Temel atılırken;”onların kafası basmaz, devlet bütçesinden yani halkın cebinden para çıkmayacak” diye tanıtılan ancak emsallerinin çok üzerinde bir bedelle tamamlanan: Otoyol, köprü, hastane, hava alanları v.b. KÖİ projelerine verilen hazine garantilerini, geçiş sayılarını, devredilme süresini bilen milletvekili sayısı bile yok denecek kadar az. Geçiş ücretleri dolar veya avro endeksli olduğu için ücret belirlenirken abd ve avrupa bölgesinin enflasyonu göz önüne alınmaktadır. Garanti edilen para toplanamazsa, hazineden yani devlet bütçesinden eksik kalan kısım tamamlanmaktadır. Yani temel atılırken söylenen devletten para çıkmayacak sözü tutulmadı. Üstelik ödemelerde uyuşmazlık olursa baş vurulacak yetkili mahkemeler olarak sözleşme gereği Londra mahkemeleri kabul edildi.
Bu noktada 2003 yılında kaldırılan “Mali Milat / Nereden Buldun” yasası sonrası Türkiye nin brüt dış borç stokunu ve ödenen faiz miktarını hatırlamakta fayda var: Türkiye nin Brüt dış borç stoku 2002 yılında 131,887 milyar dolar iken 30 Haziran 2024 tarihi itibarıyla 512,0 milyar dolar olarak gerçekleşti. Türkiye'nin 2003-2023 yılları arasında ödediği faiz miktarı ise 563 milyar doları aştı. Bu süre içinde devletin yaklaşık 3 trilyon dolar vergi topladığını unutmayalım. Bu kadar vergi gelirine rağmen bu miktarda borç yapılması normal olabilir mi? Aklıma hemen bir Nasreddin hoca fıkrası geldi. Hocanın karısı iki kiloluk ciğer yemeğini yakınca hocaya ciğeri kedinin yediği yalanını söylemiş. Hoca kediyi ensesinden tuttuğu gibi teraziye koymuş ve karısı dönmüş sormuş: Hanım, demiş gör işte ‘Şu havaya kaldırdığım kedi, iki kilodur. Eğer elimdeki şey kediyse, ciğer nerede? Yok bu şey ciğerse, kedi nerede?’’ Yirmi yılda 3 trilyon dolar vergi harcandı. Buna rağmen 512 milyar dolar borç kalmış. Şimdi: Bu borçsa vergiler nerede diye sormak gerekmez mi?
80 li yıllar için yaptığı analizde ne diyordu Sayın TEMİZEL; “Bu gereksiz savurganlık Devleti göz göre göre batağa sürükledi. Bir devletin bütün bu ilkelliklerle ayakta kalması, varlığını sürdürmesi, sosyal politikalar üretmesi mümkün değildi. Toplumu kurallarla yaşayan, ulusal bilince sahip bir ulusa dönüştürmesi olanaklı da değildi. Yani devletin borçlanmasının disiplin altına alınması gerekiyordu. İşte vergi ile ilgili düzenlemelerle eş zamanlı olarak bu çabalara girişildi. Bütçe yasasıyla Devlet borçlanmasına bir sınır getirildi.” Nereden buldun kaldırılınca, bütün bu çalışmalara, yazık oldu. Halkın çektikleri, ödenen bu kadar faiz, yapılan bu kadar borç... Değdi mi?
Denge ve denetim mekanizmaları olmayan, çalışmayan bütün başkanlık sistemlerinde liyakat değil sadakat geçerli olmaktadır. Ülkemizde de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra sistemin denge denetim mekanizmaları yeterli olmadığı için hiçbir alanda arzu edilen başarı elde edilemedi. Liyakat göz ardı edildi. Sistem değişikliğinin aceleye getirildiği, aksayan yönleriyle bugün daha net görülmektedir. Ancak sistemden geri dönüş imkansız denecek kadar zordur. Bugün; ağır aksakta olsa da işleyen parlamenter sistem o haliyle bile aranır haldedir. Bütün bu gerçeklere rağmen, ekonomik krize çözüm bulamayınca, dış güçlerin çıkardığını iddia etmek, anlaşılır değildir.
Yaşanan krizlere tam ve doğru teşhis koyup tedavi edebilmek için öncelikle artık mizah haline gelmeye başlayan “dış güçler” paranoyasından kurtulmak gerekir. Ülkede ne yapılırsa millet ve onun seçtiği vekiller tarafından yapılır. Dolayısıyla sorumlu da milletvekilleri ve onları seçen halkın kendisidir. Sonra pişman olmamak ve suçlu aramamak için Millet önce seçmen olarak, ülkeyi yönetecek parti ve liyakatli kadroları her türlü yönlendirme, kişisel çıkar beklentisi ve baskıdan uzak, kendi özgür iradesiyle seçmek, seçebilmek zorunda dır.”Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” diyebilmenin temeli de budur. Ezilen halk kitleleri çektikleri geçim sıkıntısından ve fakirlikten kurtulmak istiyorsa; Yanılıp, aldanmamak için çok daha dikkatli olmak zorundadır. Örneklerini gördük; fakru zaruret içindeki seçmen gereken özeni göstermez, oyu ile doğru tercih yapamazsa; demokrasinin nimeti olan seçim, bazen adeta dar ağacındaki idam mahkumunun bindiği sandalyeyi kendisinin tekmelemesi gibi bir sonuçta doğurabilmektedir...
NOT: Gelen mesajlardan bazı okurlarımızın “Mal Bildirimi” ile “Mali Milat-Nereden Buldun” yasalarını karıştırdıklarını gördüm. İki yasa da ayrı yasalar olup, yolsuzlukla mücadelenin iki ayağı olması ve uyumlu çalışması gerektiğine inanılarak çıkartılan yasalardır. Mal bildirimi yasası yürürlüktedir. Mali Milat yasasının kaldırılması yolsuzlukla mücadele ayağının birini yok etmiştir. Onun için yolsuzluklarla mücadelede istenen hedefe ulaşılamamaktadır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum