Tekirdağ
30 Nisan, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    33.09
  • EURO
    36.10
  • ALTIN
    2596.3
  • BIST
    11131.02
  • BTC
    63525.102$

SAMİMİYET, GÜVEN ve GERÇEK

17 Nisan 2025, Perşembe 18:04

  Adı bir türlü konamayan, açılım mı, çözüm mü, barış mı artık neyse; görüşmelerinin başladığı tarih bilinmiyor, ancak medyada yer alan haberlerden uzunca süredir görüşmeler yapıldığı tahmin ediliyor. Karşılık olarak ne alınıp verildiğini çok az sayıda kişinin bildiği süreç, aynı gizlilikle devam ediyor. Sonuç alınır mı? Medyaya yansıyan bilgilere göre daha önce yaptığım yorumlarda dile getirdiğim gibi; umutlanmak istiyorum ama olmuyor. Çünkü çözüm çok zor. Peki neden?

     Pek çok neden sayılabilir ancak; öncelikle görüşenlerde samimiyet, şeffaflık ve güven yok. Fakat bana göre en önemli gerçek ise: Terör örgütünün milletimize ve vatanımıza karşı ABD, AB, Rusya v.b emperyalist devletler adına bir vekalet savaşı sürdürmeye çalışıyor olmasıdır. Sürecin başında görüşmelerin gizli tutulması anlaşılabilirdi ancak; haberler medyaya düştükten sonra gizli tutma çabasıyla hala “pazarlık yok” sözündeki ısrara inanmak zordur. Hele; partisi pazarlık yok derken, heyette yer alanlardan biri İtalya Roma’dan ses yükselterek sürecin ne zaman ve nasıl biteceğini tarih verip aklınca dayatmaya kalkar; sonradan parti sözcüleri “heyet üyesi aslında bunu demek istemedi” diye yükselen sesi düzeltme çabasına girerse, ortada ne samimiyet ne de güven vardır.

     Yine basından takip edebildiğimiz kadarıyla heyet üyeleri Adalet bakanıyla kanuni düzenlemeler için görüşme yapacakmış. Bakın şimdi bu toplantı çıkartılacak yasalar için görüş alışverişini içeren bir toplantı olursa istenen sonucun alınması zorlaşır. Kanuni düzenlemeler, pazarlıklarla dar bir kadronun uzlaşması sonucu ortaya çıkan metinler üzerinden olursa toplum bunu dayatma olarak kabul eder ikna olmaz, sonrasında istenen barış ve huzur ortamı sağlanamaz. Sürecin usul tartışması bir an önce tamamlanıp artık esasa geçilmesi gerekir. Burada öyle heyetle falan aşılacak konular yok. Turpun büyüyü de, dananın kuyruğunun kopacağı yerde tamda burasıdır. Kolay mı elli yıldır süren örtülü bir vekalet savaşı. TBMM nin burada devreye girmesi kalıcı bir barış ortamı yaratmak için gerekli çalışmaları yapması gerekir. Aftan önce toplumsal barışın sağlanması ve bunun sürdürülebilir olacağına mutlaka bir test yapma şansı verilmelidir.

     Elli yılı aşan bir süredir ülkemizde yaşanan ve yaklaşık elli bin canımıza mal olan terör sorununu bitirmek zor ama olursa benzeri dünya siyasetinde az görülen bir olay olur. Amaç; aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan yani vatandaşımız olan teröristlerin kalleş saldırılarla sınırlarımızı koruma görevini yerine getiren kahraman güvenlik güçlerimizi sırtından vurarak şehit etmelerinin önlenebilmesidir. Vatanımızdan toprak kopararak devlet kurma hedefinden vazgeçtiğini kabul eden örgüt, silahları bırakacaktır. Böylece teröristler artık bebekleri, komşuları ve onlara hizmet eden doktor, öğretmen v.b kamu görevlilerini şehit etmeyecek, okul, sağlık ocağı, yol, baraj gibi iş şantiyeleri gibi tesislere ve iş makinalarına da zarar veremeyecektir. Başarılırsa halkımız, vatanında barış ve huzur ortamında kardeşçe yaşamına devam edecektir.

     Ancak şu gerçekte unutulmasın: Zamanın Devlet yöneticilerinin, terör örgütünün arkasındaki emperyalist devlet desteğini göremediği için, örgütü bir avuç çapulcu diye küçük görerek mücadeleye başlanması büyük bir hataydı. Örgütün dünyanın en acımasız, eli kanlı caniler haline gelmesini sağlayan ABD, AB, İsrail, Rusya, Suriye, Irak, İran gibi devletlerdir. Örgütün bunlar için topraklarımızda milletimize karşı vekalet savaşı yürüttüğü geç anlaşıldı. Bu devletler CIA, MI6, DGSE, AISE, BND, EYP, MOSSAD, KGB, GSD/INIS, El MUHABERAT, SAVAK/ VEVAK gibi gizli haber alma örgütleri ile Yunanistan (Lavrio), Suriye -Lübnan sınırında (Bekaa vadisi), İran ve Irak ta çok sayıda kamplarda örgüte teknik destek ve eğitim vermişlerdir. Bu örgütünün AB yapılanması da NATO ortağımız ülkelerdeki faaliyetlerle örgüte para, silah, mühimmat ve lojistik desteği sağladığı gibi aynı zamanda her türlü kara propaganda yapmaya devam etmektedir.

     Uzun lafın kısası: Her ne kadar kurucusu militanlarına örgütü dağıtma çağrısı yapmış olsa da, adı konamamış bu süreçte karşımızda sadece eli kanlı bebek katili terör örgütünün olacağını düşünenler  yanılır. Bu güne kadar örgüte her türlü desteği veren emperyalist devletler tüm güçleriyle desteğe devam edeceklerdir. Sürecin milletimiz ve vatanımız için en faydalı şekilde sonuçlanması, masada olan örgütten daha çok arkalarındaki adlarını tekrar yazmaktan tiksinti duyduğum sözde NATO müttefik’ imiz devletlere haklı mücadelemizi kabul ettirmeye bağlı olacaktır. Aslında bu girişim 2000 yıllarının başında yapılabilmiş olsaydı amaca daha kolay ulaşır, daha az şehit ve gazi verirdik. Örgüt silahları güvenlik güçlerine teslim ederken pişmanlığını dile getirerek af dilemelidir. Sonra vekaleten savaştığı devletleri ifşa etmelidir. Etkin pişmanlık faydalanma şartlarını harfiyen yerine getirmelidir. Güvenlik güçlerinin yasal işlemlerini tamamladıkları örgüt mensupları yargılanmalıdır.

     Sayıları elli bin civarında olduğu tahmin edilen şehitlerden bahsediyoruz. Kendinizi şehit ailelerin yerine koyun ve empati yapın bakalım, kolay mı? Bu iş öyle genel ya da kısmi af kanunu çıkartılarak çözülmez. Ne o, birde “umut hakkı“ çıkardılar. Neymiş AİHM böyle kararları varmış. Tamam da o şehitlerin, gazilerin, ailelerinin umut hakkı yok muydu? AİHM  kararını öneren AB hukukçularına sorsunlar bakalım kendi ülkelerinde böyle bir örgüt çıksa ve elli bin cana kıysa o örgüt kurucusuna veya yöneticilerine umut hakkı tanınır mı?

     Konuya öncelikle seçmenden oy almaya yönelik bir parti propagandası olmadığını kabul ederek başlamak gerekir. Çünkü emperyalist devletler Lozan da kabul etmek zorunda kaldıkları sınırlarımızı hala içlerine sindiremediklerini artık gizleyemiyorlar. Lozan ın hemen ardından bölge halkını kandırarak çıkarttıkları Kürt isyanları sonucu misak ı milliden koparılan Musul ve Kerkük  gibi vatanımızdan yeni toprak parçaları kopartma hayalleriyle mücadeleye devam ediyorlar.

Öncelikli amaçları İsrail in güvenliği ile Fırat ve Dicle nehirlerinin kontrolünü ele geçirmektir.

İç cephede birlik işte tam burada öne çıkıyor. Son dönemde emperyalist devletler amaçları doğrultusunda ele geçirmek istedikleri ülkenin iç cephesinde zayıflama gördükleri anda o devletin içinden devşirdiklerini devreye sokarak vekalet savaşı başlatıyor, az bir zayiatla hedeflerine kolayca ulaşıyorlar. Irak, Suriye, Afganistan, Libya da uyguladıkları aynı plandan ders almak lazım.

    Terör örgütüyle devam eden süreçte TBMM üyelerinden oluşan, diplomatik mücadele verebilecek donanımlı, liyakatli partiler üstü bir kadro ile emperyalistler karşısında millet ve vatan savunması yapılması gerekir. Bunun için öncelikle iç cephede birlik sağlanmalıdır. Ayrıca terör  örgütünün dağıtılmasıyla birlikte ülkemize karşı yürütülen  ABD, AB ve NATO nun  dolaylıda olsa  içinde olduğu vekalet savaşlarının bir daha canlanmamak üzere sonlandırılması gerekir. ABD nin Suriye de ülkemize karşı tutumu unutulmamalıdır. 10-15-20 yıl sonra benzer sorunlar yaşanmak istenmezse NATO da yasal düzenlemeler mutlaka yapılarak imza altına alınmalıdır.

     Olmazsa NATO dan çıkma masaya getirilmelidir. Dünyada hiç beklenmedik anda akıl almaz çıkar çatışmaları ve savaşlar oluyor, hayretle izlemek zorunda kalıyoruz. Yunanistan ve İsrail, Ege ve Akdeniz de boş durmuyor, bir hazırlık içinde oldukları çok belli artık. ABD ve AB yi arkasına alarak ülkemizi oldu-bitti ile köşeye sıkıştırmak istedikleri artık gizlenmeye bile gerek duyulmuyor. Kısır siyasi tartışmalarla kaybedecek vakit yok. Mustafa Kemal ATATÜRK ün emaneti olan tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetini muhafaza müdafaa etmekten başka çaremiz olmadığını unutursak; ötesi yok işte: Yok oluruz!..

    

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum