TEMİZ ELLER (1)
06 Ağustos 2025, Çarşamba 17:55Yazılarımda tekrara düşmeyi sevmiyorum ancak, bazen tekrara düşmek zorunda da kalıyorum. Üzgünüm; Bugün istemesem de önceki yazılarımdan bazı alıntılardan tekrar yapmak zorundayım. Okurlardan anlayış bekliyorum. Daha önce özellikle belediyelerde yapılan yolsuzluklar konusunda örnekler vererek bunların engellenmesi için önerilerimi okurlarla paylaştım. Tek başıma bu konuyu başarma imkanım olmadığını bilmeme rağmen, halkı uyandırmak adına yazmaktan bir türlü geri durmadım, durmayacağım. Çünkü: Halkın çektiği yoksulluğun esas sebebinin yolsuzluklar olduğunu, yolsuzluklar bitmeden yoksulluğun bitmeyeceğini biliyorum, okurların da, seçmenlerinde bilmesini istiyorum. Kaç kişiyi uyandırırsak uyandıralım yolsuzluklarla mücadele için iyi bir adım olacağına inanıyorum. Büyük ihtimal yolsuzlukların bittiğini göremeyeceğim ama hiç olmazsa evlatlarımın, torunlarımın görmesi için bir kıvılcım çakmak için hala yazmam gerektiğine inanıyorum.
Öncelikle Çerkezköy de imar ve ihale rantları yaratılarak paylaşılmasının tarihçesini hatırlatmak isterim. İmar rantı yaratarak paylaşım okurların bildiği gibi onanmış imar planlarına sonradan yapılan müdahalelerle oluyor. 1980 tarihli onanmış Çerkezköy İmar planına ilk müdahale 1989-94 döneminde Çerkezköy geneline 1 kat ilave, TAKS %30 dan %40 çıkarılarak yapıldı. 1994-99 döneminde yine Çerkezköy geneline 1 kat daha ilaveyle birlikte ayrıca çatı piyeslerine izin verildi. Uygulamada çatı piyesleri çeşitli göz yumma oyunlarıyla normal kata çevrilerek 2 kat ilave edilmiş oldu. 17 Ağustos 99 Gölcük depremi sonrası yapılan belediye meclis toplantısında; bizden önceki dönemde hiçbir teknik önlem, görüş ve ihtiyaç olmadan, sadece müteahhitlere iş ve rant yaratmaya yönelik alınan ilave 2 kat kararını; konunun uzmanı, üniversitelerden bilim insanlarının görüşleri doğrultusunda iptal ettik.
Çıkar guruplarının kara propaganda faaliyetleri sonucu bu kararı aldık diye sermaye düşmanı ve komünistliğim bir tarafa vatan haini bile ilan edilmediğim kaldı. Oylamada çekimser kalan bir meclis üyesinin söz aldıktan sonra kurduğu cümleler hala kulağımdadır. “Başkanım şimdi biz iptal edeceğiz ama bizden sonra gelecek meclis iptal ettiğimiz bu kararları tekrar alacak” dedi. Haklı da çıktı. Bizden sonra gelen belediye meclisinin ilk aldığı kararlardan biri, yine hiçbir tedbir ve görüşe gerek duymadan, iptal ettiğimiz Çerkezköy geneline 1 kat ilavesi ve çatı piyesi uygulamasını geri getirmek oldu. Bununla kalsa belki daha sonra gelenler hatadan döner yağma düzeni önlenebilir, bu kadar talan olmazdı. Yöneticilerde biraz cesaret olsa bu imar katliamı önlenirdi. Olmadı, önlenemedi, rant tatlı geldi herhalde. Çerkezköy de imar rantının miladı işte bu yanlış kararlar oldu. 2004 te Kat ilavesi kararına evet diyen meclis üyelerinden biri; 99 da iptal kararı aldığımız için tebrik ziyaretine gelen bir mimardı. Düşünüyorum: Dört yılda mimara bu kadar kıvrak bir manevra yaptıran sebep neydi acaba? Mesleğe başlarken ettiği yemine, meslek etiğine yakıştı mı? Daha da önemlisi: Değdi mi?
Devam edelim: Belediye yolsuzlukları 1980 den sonra önce büyük belediyelerde başladı, belde belediyelerine kadar tedavisi olmayan bir virüsü gibi inanılmaz bir hızla yayıldı. Oktay Akbal’ın dediği gibi ”önce ekmekler bozuldu, sonra her şey”. Haramiler önce şehirlerin imar palanlarına saldırdılar, sonra her şeye. Yolsuzluklardan kurtulmak için öncelikle; haramilerin kurumları ve toplumu ele geçirerek nasıl kirlettiğini, çürüttüğünü görmek gerekir. Halkın yönetici olarak seçtiği haramiler kendileri lüks ve şatafat içinde yaşarken halkın kuru soğana muhtaç hale gelmesinin sebebinin ne olduğu da iyi görülmelidir. Belediyelerde İmar ve ihale rantıyla yaratılan ve paylaşılan zenginleşmeler, siyaset ve toplum tarafından kanıksanınca, oluşan harami sınıfının zenginleşmesi görgüsüzlükleri arttırdı. Lüks araçlar, yatlar, katlar, yazlıklar, kışlıklar, hanlar, hamamlar, kripto paralar, yurt dışı yatırımları ile belediye başkanları adeta birbiriyle yarışır hale geldiler.
Belediyelere hakim olan harami çemberi büyüdükçe pastadan aldıkları dilim paydaşlara yetmez oldu. Dört işlemi yapmaktan yoksun görgüsüzler hemen havuz hesabına girdiler. İmar ve ihale rantı mucitleri haramiler için yeni alanlar ve yöntemler bularak düzenlerini devam ettirmek zor olmadı. Belediye Şirketlerinde bankamatik hesaplar, Özelleştirmeler, taşeronlaşmalar, vakıflar, dernekler, bağışlar, çiçek-ağaç dikim ve bakım işleri, araç kiralamaları, afiş-sahne düzenlemeleri, konserler, festivaller, yüzme bilmeyen birinin denizde can simidi bulması gibi sevinçle ve hırsla hangisinde boşluk varsa oraya saldırdılar. Bu arada devlet yolsuzluklarla mücadele için yasal düzenlemeler yapmaya çalıştı. Ancak giden hükümetin yaptığını gelen hükümet iptal edince yazık ki etkili bir mücadele ile başarılı sağlanamadı. Haramiler doğru dürüst hesap vermeden sürekli olarak çalışma alanlarını genişleterek buldukları yeni pastaları paylaşmaya, zenginleşmeye devam ettiler.
Devlete ödediği verginin kat be katını belediye vakıflarına, derneklerine, spor kulüplerine bağış yapanlardan bunun kaynağı sorulamadan bu bozuk düzeni değiştirme ihtimali yoktur. Onun içinde “Mali Milat-Nereden buldun yasasının hemen, tekrar yürürlüğe koyarak işe başlamak gerekir. Halk artık uyanmalı, soygun düzenine son vermek için bir başka deyişle “kuru soğana muhtaç” olmamak için yolsuzlukla mücadeleye katılmalıdır. Acı olan nedir? Bilir misiniz? Kuru soğana muhtaç durumdaki halkın seçimde adayı soramadan, sorgulamadan partiye sadakatin faydalanılarak, partinin gösterdiği kişiyi belediye başkanı seçmek zorunda bırakılmasıdır. Çözüm yargı denetiminde ön seçimle adayı üyelerin seçmesidir. Onun için de artık üyelerin parti üst yönetimiyle kavgayı göze alması gerekiyor. Evet sayın seçmen, üye: mücadele etmezsen bu harami düzen değişmez. Ve sen kuru soğana muhtaç olmaya devam edersin. Sonra sorumlu aramaya kalkma. Seçme hakkına sahip çıkmazsan, haramiye oy vermeye mecbur kalırsan; tek sorumlu da suçlu da sensin, evet, evet, sen…
Nazım Hikmet ‘ten çok sık yaptığım alıntıyı tekrar edeceğim.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum