Reklamı Geç
çetintaş ticaret
Tekirdağ
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    31.98
  • EURO
    34.67
  • ALTIN
    2225.8
  • BIST
    9111.5
  • BTC
    65855.908$

YAZDIĞINI BEĞENMEYEN ADAM

23 Kasım 2018, Cuma 14:01

Geçtiğimiz günlerde Organize Sanayi Bölgesi Konferans Salonu’nda ‘Teftişör’ adlı bir oyun sahnelendi. Irmak Bahçeci, Oğuz Utku Güneş ve Ayşe Ayter tarafından uyarlanan, yönetmenliğini Oğuz Utku Güneş’in yaptığı Teftişör tiyatro oyununda Barış Yıldız, Berk Yaygın, Çağdaş Tekin, Çetin Kaya, Deniz Özmen, Ediz Akşehir, Gökhan Azlağ rol alıyor.
Buruya kadar her şey tamam…
Karga burnuyla hafızalara kazınmış, Dostoyevski’nin, “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık” dediği Gogol’ün kaleme aldığı ‘Müfettiş’ adlı oynundan uyarlanmış hali Teftişör adlı oyunu izlemeye gitmedim. Gitmek istemedim nedense. Şimdi ise gitmediğim oyunu eleştireceğim. 
Yaklaşık bir yıl önce Gogol’ün hayatını anlatan kitabı okuduğumda, o günün koşullarında hep özgün olmaya çalışan bir adamın, Çarlıkla yönetilen Rusya’da bürokrasiyi şiddetle eleştirdiği ‘Müfettiş’ adlı oyunu nasıl yazdığını ve nasıl sahnelendiğini okumuştum. 
Rusların sıcak denize olan ilgisini İtalya’ya olan sevgisi bağlılığıyla gösteren ve İtalya’dan çıkmak istemeyen Gogol’ün ölüm nedenini biliyor musunuz? 
“İleri açlık”
Yani, uzun süre aç kalarak ve bunu da bilerek yaparak öldü Gogol. 
Gogol’ü okuduğumda, nasıl bir psikoloji içinde olduğunu çok iyi anlıyordum. İnsanlarla olan ilişkisini, arkadaşlarını başka tanıdığı arkadaşlarla tanıştırmaması, arkadaşlarını kıskanması, yazdığı eserleri beğenmemesi, yazdığı eserleri yayınlamadan önce yakın dostlarına okuması, hep para sıkıntısı çektiği, hep başkalarının evinde kaldığı, hep hasta olduğunu, hasta olmasa dahi hasta oluşunu, ailesiyle olan soğuk ilişkisini, Ölü Canlar adlı eserini yazışını ve Ölü Canlar’ın ikincisini yazmaya çalışmasını okumuştum. Ölü Canlar adlı eserinin ikincisini bitimine yakın eseri yakmasına biraz hak vererek ama kitabın sonunda da Gogol’ün kendini açlıkla öldürmeye çalışmasını anlam vermeden okumuştum.
İyiye çok zor iyi diyen bir adamın, hatta kaleme aldığı ‘Müfettiş’ adlı oyunu izlediğinde, anlatmak istediğini oyuncuların oyuna yansıtamadığını, o ruhla oynayamadığını söyleyerek oyunu terk eden Gogol’ün eserini uyarlamak da büyük bir cesaret ister. Bu cesaret ortaya konulmuş ve hatta sahnelenmiş bile. Ben ise halen ‘Müfettiş’in aslını izlemenin hayalini kuruyorum. Asıl halini izlemeden uyarlanmış halini izlemek de pek doğru değil diye düşünüyorum. Hem kim diyebilir ki, oyunun orijinal halinin günümüzü yansıtmadığını? Asırlar önce yazılan eserin halen daha günümüzü en iyi şekilde anlattığı aşikarken, oyunu günümüze uyarlamayı büyük bir çelişki olarak görüyorum. Bunun için oyunun yönetmeninden istirhamım oyunun orijinalini oynatmaya çalışması veya en azından denemeye çalışması…   


★★★

Suç ve Ceza başta olmak üzere, Yeraltından Notlar, Budala, Beyaz Geceler, Ezilenler, Karamazov Kardeşler, Kumarbaz gibi onlarca eser üreten ve halen günümüzün en ünlü ve en çok okunan yazarlarından olan Dostoyevski bile “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık” sözünü kullanması pek manidardır. Palto, Gogol’ün kaleme aldığı bir eserdir. “Hepimiz Gogol’ün Paltosu’ndan çıktık” sözü de buradan geliyor. Günümüzde ise kitap üstüne kitap çıkaran insanlara sormak lazım, “Siz kimin paltosundan çıktınız?” 
Bu soruyu ciddiyetle soruyorum? 
Günümüzde kitap yazıp, basmayı cesaret edenler arasında acaba kaç kişi Palto’yu okumuştur?
Ya da ‘Müfettiş’ adlı oyunun yönetmeni veya oyunu uyarlayanlar ‘Palto’yu okumuşlar mıdır? 
Bodurlukta sınır tanımayanların okunduğu bu devirde, biraz olsun yeteneği ve isteği olan insanlar da böylece kafalarını kuma gömer oldu. Çünkü haklılar. Fakat başka bir tarafta ise anlaşılmamayı tercih eden bir kesim bulunuyor. Bu kesim ise anlaşılmamak için kendilerinin bile anlamadığı cümleler kurmaktan, alakasız kelimeleri cümlelere yerleştirmekten, cümleyi uzatmak için bin bir defa anlam bozukluğuna düşen yeni bir tür… 


Türkiye’de edebiyatın çöküşü yaşanırken, sadece izlemek de vicdanen rahatsız edici. 
Geçtiğimiz yıllarda, yeni kitap çıkaran birisinin haberini yapıyordum. Hatta bu kişinin kitabı D&R’da en çok satanlar listesine dahi girmişti. Kitabı yazan kişiye şöyle sordum:
-Hangi yazarı kendinize daha yakın hissediyorsunuz? Bu kitabı yazarken, şu yazardan veya şu kitaptan etkilendiğim dediğiniz kitap veya yazar var mı? 
Cevap: “Ben hiç kitap okumam. Okumayı sevmem.” 
Yanlış anladım herhalde diyerek bir daha sordum, emin misiniz, dedim. 
Cevap: “Başka bir eserden etkilenmemek, özgün olmak için hiç kitap okumuyorum. Gerek de yok zaten.”
Şimdi anladınız mı ne demek istediği mi? 
Bir tarafta “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan doğduk” diyen bir insan; diğer bir tarafta başka eserler okumadığını iddia edip kitap yazarak en çok satanlar listesine girenler. Oğuz Atay’ın deyişiyle: “Bat dünya bat…” 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum