Reklamı Geç
çetintaş ticaret
Tekirdağ
30 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    31.98
  • EURO
    34.67
  • ALTIN
    2225.8
  • BIST
    9111.5
  • BTC
    65855.908$

YİNE YIKILDIK

20 Şubat 2023, Pazartesi 17:29

17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin ertesi günü ulusal yazılı basının büyük bir çoğunluğu ‘YIKILDIK’ manşeti ile çıkmıştı. Deprem gerçeği 18 bin can kaybına neden olarak kendini acı bir şekilde hatırlatmıştı. O günlerde konuşan tüm yetkililerin söylediği; artık bu tür acıların yaşanmaması için tüm tedbirlerin alınacağı yönünde olmuştu.

Gölcük Depremi'nde millet ve devletin hazır olmadığı görüldü. Depremzedeler hem arama kurtarma çalışmalarında hem de geçici barınmayla ilgili pek çok sorunla karşılaştı. Deprem sonrası daha yaralar tam olarak sarılmadan 12 Kasım 1999'da yaşanan Düzce depremi ile sorunlar dahada büyümüş, hükümet çok zor durumda kalmıştı. Bu depremlerden sonra yapılan değerlendirmelerde inşaatların kontrol ve denetlenmesindeki eksikliklerin binaların yıkılmasında çok önemli rolü olduğu kabul edildi.

İnşaatlardaki denetimlerin daha sağlıklı yapılabilmesine önlem olarak görevdeki 57.hükümet (DSP+MHP+ANAP) önce 595 sayılı KHK ile yapı denetimi düzenlemesi getirdi. 24.05.2001 tarihinde 595 sayılı KHK Anayasa mahkemesi tarafından iptal edilince 29 Haziran 2001 tarihinde 4708 sayılı yapı denetim kanunu 19 pilot ilde yürürlüğe konuldu. Başlangıçta beklenen olumlu sonuçlar alındığı için yapı denetim kanunu görevdeki 60. AKP hükümetince 01.01.2011 tarihinden itibaren 81 ilde uygulanmaya başlandı. Zaman içinde müdahaleler olsa da kanun hala yürürlükte olup ülke genelinde inşaatların kontrolü aynı kanuna göre yapılmaktadır.

6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli 10 ilde 9 saat arayla yaşadığımız, iki deprem felaketi okuduğunuz satırların yazıldığı sırada 40 binin üzerinde canımıza mal olmuştur. Felaket sonrası yapılan meslek odaları ve üniversite öğretim üyelerinin bilgilendirmelerinden; yapı denetim kanunu paydaşlarının geliştirdikleri değişik işlemlerle kanunu sadece kâğıt üzerinde uygulanır hale getirdiklerini öğrendik. Yıkımın ve can kaybının yüksek olmasının en önemli sebeplerinden birinin kanunun uygulanmasının suistimal edilmesi olduğu gözüküyor. Zaten konu ile ilgili belgelerin aceleyle yok edilmeye çalışılmasının sebebi bunu bir kanıtı değil midir?

Tam da burada yargıya görev düşüyor. Bilindiği gibi Gölcük Depremi'nde deliller toplanamadığı için 18 bin can kaybının hesabı sadece bir müteahhide kalmış, başka hiç kimse ceza almamıştır. Onun için savcılar çok hızlı devreye girmeli, delillerin karartılmasına izin verilmemelidir.

6 Şubat depremi şunu da göstermiştir. Çok ağır bedeller ödediğimiz depremlerden maalesef ders almamışız. Arama kurtarma ekiplerini yerli veya yabancı olsun ayırmamak lazım. Onlar canla, başla kendi hayatlarını riske atarak çalıştılar, çok sayıda mucize yaratarak enkazdan canlarımızı kurtardılar. Kendilerine ne kadar teşekkür etsek azdır. Yalnız deprem sonrası hepimizin gördüğü organizasyon bozukluğunu da dile getirmezsek hata olur. Depremin üzerinden 15 gün geçmesine rağmen hala çadır ve seyyar WC sorunu bile çözülmüş değil. Bu konuda Gölcük Depremi'nden daha iyi durumda olduğumuzu söyleme imkânımız yoktur. Hâlbuki böyle büyük afetlerle mücadele için devletimiz Sivil Savunma Teşkilatını kaldırarak AFAD diye bir kurum oluşturmuştu. Bu kurum da hafızalarımızda kâğıttan bir kaplan olarak kalacak. Kuruma ihtiyaç olduğu zaman bu kadar pasif kalıca, sorgulanmaya başlandı ve pek çok eksik görüldü. Mesela kurumun üst yönetimine atananların hadi hiçbirinin demeyim ama büyük bir çoğunluğunun yapacakları görev için liyakatli olmadıkları görüldü. Deprem ülkesi olduğumuzu çok acı kayıplar vererek öğrenmiş olmamıza rağmen bu konuda mücadele etmek üzere kurulan bir yapı liyakatsiz yöneticilere teslim edilir mi? AFAD bu haliyle yönetici kadrolarına bakıldığında sanki doğal afetlerle mücadele için değil de belli kadrolara iş yaratmak için oluşturulmuş bir yapı gibi duruyor. Bu konuda muhalefet de görevini yapmamıştır. Kadroların liyakatsiz kişiler tarafından doldurulduğu deprem öncesinden belirlenerek bu konuda milletimize gerekli bilgilendirme yapılmalıydı. Doğrusu ya olmadı, hiç olmadı.

Depremde Hatay Havaalanı pisti bozulduğundan kullanılamadı, arama -kurtarma ekiplerinin ve yardımların bölgeye ulaşımı gecikti. Özellikle arama kurtarma ekiplerinin gecikmesi belki de enkazlardan daha fazla sayıda vatandaşımızın canlı olarak kurtarılmasını engelledi. TV'de bilim insanlarının beyanlarından öğrendiğimiz kadarıyla havaalanı yer seçimi konusunda yayımlanan raporlar varmış, dikkate alınmamış. Böyle olmaz bilim insanlarının uyarılarını her konuda dikkate almamız gerekir. Çünkü onlar kişisel bir çıkar için değil toplum çıkarı için yönetimleri uyarırlar. Her şeyi yöneticiler bilirse bu kadar çok sayıda üniversite neden açıldı? Üniversitelerdeki bilim insanlarının bilgi, birikim ve görüşlerini dikkate alınmayacaksa o üniversiteler ne işe yarayacak? Keşke uyarılar dikkate alınarak Hatay havaalanı uygun bir zemine yapılsaydı. Bu havaalanını bataklık bir zemine yapılmasına onay veren ulaştırma bakanı şimdi 96 saatte pistin onarılmasıyla övünüyor. O doksan altı saatte yardım geciktiği için enkaz altında kaç vatandaşımız can verdi hiç mi düşünmüyor. Yandaş medya ise pistin rekor sürede onarıldığını yazıyor ama süreyi vermiyor. Sözün bittiği yer tam da burası. On binlerce yurttaşımız enkaz altında, bakanlığın yaptığı havaalanı pisti, otoyollar çökmüş, kurtarma ekipleri, yardımlar şehre gelemiyor yandaş rekor sürede pist onarıldı diye algı operasyonu yapıyor. Utanmıyor da.

‘Unutmayın, deprem değil, bina öldürür’ sözünü yanlış hatırlamıyorsam deprem dede olarak ta andığımız rahmetli Prof.Dr.Ahmet Mete IŞIKARA söylemişti. Artık dilimize bir deyim olarak yerleşti diyebiliriz. Bu söz yapılan binalar uygun yerlere, uygun malzemeyle tekniğine uygun yapılır ve kontrol edilerek, denetlenirse depremlerde yıkılmayacağını, dolayısıyla can kaybı olmayacağını ya da çok az olabileceğini anlatmak için söylenmişti. Hocamız imar affını ya unutmuş ya da vatandaşlarda deprem duyarlılığı oluşturmak için bilerek söylememişti. Belki de siyasilere öyle bir mesaj vermek istedi. Yani siyasilere; imar affını aklınıza bile getirmeyin demek istemiş olabilir. Çünkü insan haklarına saygılı hiçbir ülkede imar affı diye bir şeyin yapılmasını bir tarafa bırakın, akıllara bile gelmez, ama bizde yapılır. Ne için yapılır: Tabi ki her afta olduğu seçmenlerin oyunu almak için yapılır. Yani bir yerde seçin rüşveti olarak görülebilir. Çıkaranlar amacına ulaşır da. Af çıkaran siyasi düşünce karşılığını oy olarak mutlaka alır.

Mesela 2018 yılında kamuoyunda imar barışı olarak anılan; kamu spotu olarak yapılan reklamlarla sunulan yapı kayıt belgesi düzenlemesi de tamamen bir imar affıydı Haziran 2018 genel seçimlerinden önce imar barışı adı altında yürürlüğe girdi. İmara aykırı, ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı olan yapıların kayıt altına alınmasıyla bu yapılara yasallık kazandırmak amaçlandı. İmar Barışı kapsamına 31 Aralık 2017 tarihinden önce ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılmış kırsal ve kentsel alanlardaki tüm yapılar alındı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın 2018'deki açıklamasında imar barışıyla Yapı Kayıt Belgesi alan binalar için yıkılma endişesinin son bulacağı vurgulandı.

“ANCAK DEPREM AÇISINDAN YAPILARDA ALINMASI GEREKEN TEDBİRLERİN KAT MALİKLERİNE DÜŞTÜĞÜ BELİRTİLDİ.”

İktidar bunu büyük bir hizmet olarak sundu ve karşılığını seçmenlerden aldığı oyla gördü. Şimdi geriye dönüp baktığımızda acaba değdi mi diyoruz. Biz diyoruz da acaba yasayı çıkartanlar diyor mu? Bu yasadan deprem felaketinin yaşandığı 10 ilde tam 294 bin başvuru sahibi seçmen vatandaşımız faydalanmış. Bu başvurulardan enkaz altında kalan olmuş mudur? Olmuşsa enkaz altında kalan kaç başvuru sahibi can vermiştir. Bu şekilde can verenlerin sorumlusu ya da sorumluları kimdir? Hakkında ya da haklarında bir işlem yapılacak mıdır?

 Ancak; unutmayalım ki bu kanun TBMM’den çıkıp yasalaştıktan sonra CHP, anayasa mahkemesine götürebilir di, bunu yapmadılar. NEDEN ? İşte asıl mesele burada. Bana göre CHP düzenlemenin seçimlere yakın yapılmasının oy avcılığı olduğunu biliyordu, anaysa mahkemesine götürürlerse AKP’nin kendilerini seçmenlerin önüne atarak ‘bakın CHP istemedi ’diyeceğini bildiği için kanunun anayasaya aykırı olduğunu bilmesine rağmen oy kaybetme kaygısıyla AYM'ye götüremedi. Sadece torba yasayla gelen bu teklife şerh düşmekle yetindi. Keşke o şerh bugün depremde enkaz altında kalan vatandaşlarımızı kurtarabilseydi. Maalesef ülkemizdeki siyaset anlayışı bu seçmen oyunu almak için her şey mübah oluyor.

Bakın dünyaca ünlü yerbilimcimiz Prof.Dr. Naci GÖRÜR konu için nasıl bir görüş belirtmiş. Seçimlerin yaklaştığını söyleyen Naci GÖRÜR hocamız, seçmenlere seslenmiş “yaşam hakkını her şeyin üzerinde tutan partiye oy verilmesini önererek, deprem konusunda ciddi vaatlerde bulunan partilere oy verilmesi tavsiyesinde bulunmuştur. Saygıdeğer hocamın seslenişini çok değerli buluyorum. Ancak seçmenlerin vaatleri nasıl, neye göre değerlendirmeleri konusunda da bir ipucu verseydi çok iyi olurdu diye düşünüyorum. Çünkü yakın zamanlarda yapılacak bütün genel ve yerel seçimlerde yapılacak ilk vaadin deprem olacağı belli oldu. Aynı vaadi veren partiler ya da adaylar arasında tercihi belirleyecek kriter ne olacak? Uzatmaya gerek yok, kimin vaat verirken doğru söylediğini, kimin yalan söylediğini seçmen vatandaş nasıl ayıracak ve tercih yapacak? Asıl sorun burada. Çünkü bu seçmene binek araç ve ev anahtarı olmak üzere 2 anahtar vaat eden başbakan adayı mı olmadı veya kör dereye baraj kurarak buradan elde edeceği elektrik enerjisini hakla bedava verecek belediye başkan adayı mı olmadı. Vatandaşımız burada ayırımı doğru yapamadığı, kimin doğru, kimin yalan söylediğini ayıramadığı için ülke ve millet bu günleri yaşıyoruz.

İlçemizin duayen siyasetçisi Mustafa ORDU'nun Çerkezköy ve Tekirdağ Büyükşehir belediye başkanlarına yaptığı çağrı çok önemlidir. Görmezden, duymazdan gelinemez, gelinmemelidir. Depremin değil binaların öldürdüğünü bir kez daha gördük. AFAD'ı gördük. Belediyelerin bir şeyler yapması lazım. Deprem olmadan yapması lazım. Depremden sonra tüm dünyadan yardım geliyor, ellerinden geleni yapıyorlar. Sizin depremden sonra değil, şimdi bir şeyler yapmanız lazım. İşe yapı stoğunuzu 2000 öncesi yapılan binalardan başlayarak kontrol etmekten başlamaya ne dersiniz? Kaldı ki 6 Şubat depremlerinde 2000 sonrası binaların yıkıldığını da gördük. İnşaat sektörünün öyle bir çalışma şekli vardır ki burada işler zincirleme gider. Eğer yapı denetim yasasını suistimal edecek bir düzen kurulduysa o düzenin ilimize sıçramamış olduğu düşünülemez. İyisi mi geç olmadan tüm binaların deprem dayanıklık testine sokulmasında fayda var. İstanbul B.B.ile temasa geçerek onların İTÜ birlikte geliştirdikleri hızlı kontrol sistemini Tekirdağ'a uygulamakta büyük fayda var. Aydın B.B temasa geçtiği, aynı sistemi kendilerinin de kullanmak istediğini medyada yer aldı. Daha fazla geç kalmadan. Tekirdağ da bu işleme başlamalıdır.

6 Şubat 2023'te yaşadığımız depremlerde canlarını yitiren yurttaşlarımıza rahmet, ailelerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum. Allah bir daha böyle acı afetler göstermesin. Yaralılarımıza acil şifalar ulusumuza sabır ve kuvvet diliyorum.

Not: Gözümden kaçmış olabilir, İmar affı yasasını CHP anayasa mahkemesine götürdü ise kendilerinden özür dilemeye hazırım.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum